Çanakkale’yi görmeden yazdığı mektupla birinci oldu

Çanakkale'ye hiç gitmeden Çanakkale şehitlerine hitaben mektup yazan 12 yaşındaki Emine Güngör, bin okul arasında birinci oldu.

Çanakkale şehitlerine mektup yazmak için manevi bir ortam oluşması gerektiğini söyleyen ilköğretim 6. sanıf öğrencisi Güngör, bu yüzden geceleri aile fertlerinin yatmasını beklediğini belirtti.

Mektup yazarken kendisini bazen şehit bazen de şehit yakını olarak hissettiğini ifade eden küçük Emine, “Yüce Rabb’in gül cemaliyle ödüllendirilmiş şanlı şehidim; Selam sana! Askere ilk gittiğin günü hatırlıyor musun? Annen ve babanla vedalaşmanı. Babanın sana “Ya şehit ol ya da gazi ” sözlerini. Anneni gözü yaşlı arkanda bırakıp yüreğine bir ateş koyup gittiğin günü, annen biliyordu sanki seni bir daha göremeyeceğini, rüyalarda hasret gideceğini.” sözleriyle Pentium 4 bilgisayar kazandığını, bundan sonrası için de mektup yazmayı sıklaştıracağını belirtti.

Yaklaşık 500 liseli şehit mektubunun arasından birinci olan Özel Yamanlar Lisesi 10. sınıf öğrencisi Sevde Ayça Çakırer ise “Kendimi toprak gibi hissettim. Çarpışma anında vurulan şehidin toprağa düşmesini hayal ettim. Bu amaçla şehide hitaben yazdığım mektubun girişini ‘Bir damla kan düştü bağrıma… Bir damla yaş, bir damla aşk… Sardım, sarmaladım koynuma; o taze sıcaklığı gecenin ayazında. Kanıyordu göğsündeki yara…’ diye başladım.” dedi.

Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) geçen yıl dereceye giren mektuplarla bu yılın mektuplarını bir kitapta toplandı. Geçen yıl 20, bu yıl da 20 mektubun kitap haline getirildiğini belirten Eğitim Bir Sen İzmir Şube Başkanı Abdurrahim Şenocak, bin 500 adet kitap ve CD hazırladıklarını, bunları öğrencilerin ödül töreni sırasında vatandaşlara ücretsiz dağıtıcaklarını söyledi.

Son yıllarda yazı dilinin giderek yok edildiğini kaydeden Şenocak, “Bu ülkede eğitim gören ve öğrencilere eğitim veren bizler bu yarışma ile tarih ve vefa bilinci ile beraber yazı dilimize de dikkat çekmek istedik. Bu duygu ve düşüncelerin aktarılmasında ise edebiyatın önemli bir yeri olan mektup yarışmasını düzenledik.” diye konuştu.

Yarışma jürisini seçkin bilimadamları arasından seçtiklerini anlatan Şenocak, birbirlerinden etkilenmemeleri için de mektupları elektronik ortamda e-postayla jüri üyelerine gönderdiklerini söyledi.

İŞTE DERECEYE GİREN MEKTUPLAR

Vatan uğruna batan güneş

Yüce Rabb’in gül cemaliyle ödüllendirilmiş şanlı şehidim; Selam sana! Askere ilk gittiğin günü hatırlıyor musun? Annen ve babanla vedalaşmanı. Babanın sana “Ya şehit ol ya da gazi” sözlerini. Anneni gözü yaşlı arkanda bırakıp yüreğine bir ateş koyup gittiğin günü, annen biliyordu sanki seni bir daha göremeyeceğini, rüyalarda hasret gideceğini.

Zaman cephelere savrulduğumuz zamanlar… Ve her evden senin gibi bir yiğit… Her evden bu kaçıncı yiğit? Ama yinede “Git, minareler ezansız, camiler Kur’ansız kalacaksa git” diye uğurlar seni anan ağlayarak. Kınalayıp gönderir seni cepheye içi burkularak. Senin gibi nice yiğitler körpe yavrusunu koklar, saçından bir tutam keser, mendile sarar, hatıra kalsın diyerek. Sen hayallerle düşmana karşı gelirken apansız bir kurşun gelecek ve yaşamını, vatanın için çabalarını orada noktalayacaktı.

Yurdumun dört tarafından senin gibi namzetler dökülür savaş alanına. Artık geride ev bark, ne çoluk çocuk, ne ana ne de yar… Hepsi hayal olur zihinlerde. Tek amaç kanlarını oluk oluk akıtarak ya şehit olmak ya da gazi. Ezdirmemek bayrağı, vermemek egemenliği. Senin yazdığın dünyayı hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık destanı. Düğüne gider gibi, gül bahçesine girer gibi, atıldın savaş meydanına. Sen siperden sipere koşarken hayalinde ananın hayali, kulağında Yüce Rabb’in kutlu sözleri yankılanıyordu. Mahşer gibiydi ortalık. Canını dişine takmış, milletinin ve neslinin kaderini çiziyordun. Sen onlara bağımsızlık armağan ediyordun. Pırıl pırıl bir vatan bırakıyordun.

” Değil mi cephemizin sinesinde iman bir:

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir

Değil mi sinede birdir vuran yürek… Yılmaz!

Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz “

Dizelerini prensip edinmişsin kendine. Yılmaz, sarsılmaz ve tek yürek olduğunuzun işareti veriliyor bu mısralarda. Dünya yok olsa bile sayende, nice şehit ve gazilerimizin sayesinde benliğimizin yok olmayacağı, milletimizin yenilgiye uğramayacağı ve imanımızın bizi yalnız bırakmayacağı müjdeleri veriliyor bizlere. Korkun yok ve ölmeden dönmek kavramı da yok kitabında. Korku kelimesini sığdıramadın lugatına ve şu dizelerdeki sonuç kurtarıcın oldu büyük sınavında.

“Nerede biraz evvelki ateş saçan gemiler?

Durun ey görüşmeden kalkıp kaçan gemiler”

Sen kahraman ecdadının kanını taşıyor ve bunu gözünü kırpmadan savaşarak ispatlıyordun. Sen bağımsızlığı namus kabul ettin ve namusunu, canını ücret sayarak muhafaza ediyordun. Ezdirmedin bayrağını düşman ayakları altıda.

“Asımın nesli… Diyordum ya… Nesilmiş gerçek

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek”

Dizeleri türkü oldu ağzına. Şehidim! Ben de seninle aynı kaderi paylaşan, şehitlikle mükâfatlandırılan bir insanın torunuyum. Cephe arkadaşı anlatırmış onu. Ne zorluklar çekmiş, yavrusunu ömründe birkaç ay görmüş ve sonunda acımasız düşman kurşunlarına hedef olmuş. Gelecek kuşağı düşünerek başladığı davası böylece yarım kalmış. Yurdum ağlıyor, milletim ağlıyor, ben ağlıyorum nice yiğitlerimin gidişine… Ağlıyorum günümüz neslinin haline. Ağlıyoruz hep beraber sizin gibi yiğitleri kaybettiğimize…

Kardeşim! Savaşlardaki kan rengi hatıraları okşayıp sevinç gözyaşları dökerken şehitler, sen de onlarla beraber yağmur ol. Filizlen bu neslin üzerine. Koca Seyit ‘in gücü ol. Yahya Çavuşun yüreği, kınalı Murat’ın teslimiyeti ol. Yürü onlara doğru. Onlarla kucaklaş. Şahlansın her biri. Kaçma korkak düşmanların gibi. Yayılın kıtalara. Şimdi bir kez daha dökülüyor gözümden yaşlar. Feryatlarım duyulmadı daha önce. Amacı benim için yaşamak ve bende ölmek. Onlarla arama dağların girmesine ağlıyorum. Bir kez daha ağla memleketim! Ama kederden değil. Senin uğruna batan güneşlere ağla. Feryadın tutuştursun cihanı. O şehitlerin bulunmazlığına ağla. Yüce şehidim Merhum Mehmet Akif Ersoy ‘un duygularımı yansıtan şu dörtlüğüyle mektubumu noktalıyorum, pek çok kişiye ders verecek olan bu dörtlüğün zihinlere kazınmasını dileyerek…

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;

Bir hilal uğruna, Ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer”

Emine Güngör

Kemalpaşa ilçesi Halilbeyli Köyü İlköğretim Okulu 6-B

BU MEKTUP, GÖZYAŞIYLA YAZILMIŞTIR

Kalbimin üveykine

Bir damla kan düştü bağrıma… Bir damla yaş, bir damla aşk… Sardım, sarmaladım koynuma; o taze sıcaklığı gecenin ayazında. Kanıyordu göğsündeki yara… Ansızın bir nota belirdi dudaklarında. Bir türkü tutturdun, çevirdin bakışlarını yıldızlara, Ay’a… Sonra emanet ettin, son türkünü hafifçe esen rüzgara. Hüznün bestesi miydi bu, yoksa bambaşka bir sevincin mi? Ayrılığa mı yakılmıştı türkün, vuslata mı? Çınlıyordu hasretin deli eden sesi semalarda. Son selamını gönderdi rüzgar sevdiceğine…

Gökyüzü ağlıyordu; sen, düşerken, vurulurken… Kurumuş dudaklarına kavuşmak istiyordu damlalar, yeryüzüne inerken. Güneş, seni bir kez daha görmek için çırpınıyor; Ay, buna izin vermiyordu. İnleyen göğsün, son soluklarınla yoruluyordu. Ver elini “uçmak bahçelerine”, diyordu inceden bir ses. Özlenmiştin. Özleyenler seni bekliyordu.

Şimdi uğrunda savaştığın toprak seni aldı, diyorlar. Ağıtlarla değil kahramanlık türküleriyle anıyorlar. Sensizlik ummanına dökülüyor yaşlar. Seni öldü sanıyorlar ey yiğit! Kollarımda uyuduğunu bilmiyorlar.

Bir bebeğinkine, bir meleğinkine benzer beyaz bir masumiyetle kavuştun bana. En güzel kokumla karşıladım seni, akasyaların ve yağmurun altında. Sonsuz uykuya dalarken örtü diye üzerine çektin beni.

Hani sevdiğine kavuşmaya şeb-i arus denir ya bu coğrafyada… Hani ölüm asude bahar ülkesine açılır ya şiir tadında… Hani, doğarken ölüme nişanlıydık ya bu topraklar için… Hani sevdiceğinden önce vatana vurgun olur ya tertemiz kalplerimiz… Bir üveyk misali ruhun kanatlanırken güzel ülkenin baş şehrine, ben geride bıraktığını sararım sımsıkı. Ben anayım, ben vatanım, ben anavatanım. Basarım sevdiğimi göğsüme. Analar sarar evlatlarını ancak böyle. Benimki de o kabilden Güzel insanlar iyi atlara binip giderlermiş… Ama sen giderken ipek bir mendile sarıp bıraktın kalbini, bağrımın tam ortasına. Senin, vatan için atan kalbin durmadı, hâlâ atıyor ilk günkü gibi. Bu yüzdendir ki vatanın ayakta ilelebed kalacak dimdik. Söyle şimdi! Gönüller mi senin esirin, sen mi gönüllerde zincirlisin. Diyorum ki ve biliyorum ki, sen dillerde destan, sen bu milletin kalbindesin.