Kim solcu, kim sağcı? Sağ bildiklerimizin solda, sol bildiklerimizin sağda konuşlandığı şu günlerde kafa karışıklığımı Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi, İletişim Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ahmet İnsel ile gidermek istedim.
Ona solcu bir siyaset bilimci olarak berrak gelen sol-sağ ayrımı, kendini ne sağa, ne sola ait hisseden "Herkes için önce adalet" diyen, bütün istisnalardan kurtulmuş, hiçbir seçim anketinde yer almayan araftaki seçmenler için ne kadar anlamlı bilemiyorum. Önümüzdeki hafta İnsel'in de üyesi olduğu Bağımsız Sol Adayları Destekleme Komitesi'nin önerdiği adaylarla tanışacağız. İsimlerini alamadığım bu solcuların Meclis'e girip giremeyeceğini, girerlerse sistemin bir parçası mı, yoksa ezilmişlerin sesi mi olacaklarını zaman gösterecek. Bir de tabii "Hangi ezilmişler?" sorusu var. Bağımsız sol adaylar bu soruya, "Sadece emekçiler değil, askerî vesayet rejiminin ezdiği herkes." diyorlarsa buyursunlar gelsinler.
Kendi seçmeninde bir heyecan yaratan DSP-CHP birlikteliği seçim sonrası nasıl seyreder?
Deniz Baykal'ın DSP'lilere parti içinde yeteri kadar yer açıp açmayacağını bilemiyorum. DSP-CHP birleşmesi epey bir il ve ilçe başkanının makam olarak ortadan kalkması anlamına geldiği için o ara kademedeki insanların direnişleriyle karşılaşacaktır. Birleşme, bugünkü CHP'nin ulusalcı çizgisinde bir değişiklik yapmayacak ama bir berraklık getirecektir. Sosyal demokrat dünyanın bu bölünmeler nedeniyle zayıf olduğunu zanneden seçmen kitlesinin, zayıflığın bölünme mi, yoksa siyasal çizgi nedeniyle mi olduğu konusunda daha net bir fikri olacaktır. AKP'nin kendi hayat tarzını tehdit ettiği iddiasını taşıyan kesim için de CHP-DSP birlikteliği laik cephenin güçlendirilmesi olarak algılanacaktır.
CHP'nin aslında DSP'nin trilyonlarına göz diktiği yorumlarını nasıl karşıladınız?
Bir partinin bir şey harcamadan bu kadar paranın üzerine oturması da, "Bu parti midir, yoksa tasarruf sandığı mıdır?" diye sorduruyor insana. DSP'nin 80 milyon YTL olduğu rivayet edilen parasına göz diken küçük siyasi partiler veya girişimler oldu. Ama CHP için bunu söylemek doğru olmaz. CHP, DSP ile birleşmeyi sağlamış, AKP'yi hırpalamış, cumhurbaşkanını seçtirmemiş bir parti olarak seçim kampanyası yapacak. Beğenelim beğenmeyelim bütün bunlar CHP çevresindeki seçmen tarafından Baykal'ın başarı hanesine yazılacak.
Peki Anayasa Mahkemesi'ni tehdit etmesi, askerin sopası kafamıza indiğinde sesini çıkarmaması hangi haneye yazılacak?
Bunlar da kendi seçmeni açısından olumlu haneye yazılacaklar. Bunu ben onaylayarak değil tespit olarak söylüyorum. Bugün Baykal altı ay öncesine göre daha kuvvetli.
CHP'nin seçim sloganlarını nasıl buldunuz?
"Devleti böldürmeyeceğiz", MHP'nin de bütünüyle katıldığı bir slogan. CHP "devleti böldürmeyeceğiz" sloganını ortaya atınca AKP dahil diğer hiçbir parti bu konuda CHP'yi eleştirmeyecektir. Çünkü bütün partiler örneğin Kürt sorununun çözümünün devleti böleceği fikrine teslim olmuş durumda. CHP kendini diğer partilerden ayıran bir sloganı ortaya çıkartmış olmuyor.
Ya "halkı ezdirmeyeceğiz" sloganı?
Bu, sosyal demokrat olma iddiasındaki bir parti için uygun bir slogan. CHP muhalefet anlayışını sadece laiklik kutuplaşması içine sıkıştırmasaydı, yıllardan beri esas mücadelesini yürütmesi gereken alan, AKP'nin iktisat politikaları, bunların sosyal sonuçları, gelir dağılımındaki eşitsizlikler olması gerekirdi. Halkı ezdirmemek tabirinin içinin doldurulması bir sosyal demokrat parti açısından elbette önemli. Ama "halkı ezdirmemek" Genç Parti'nin yaptığı gibi "mazot bir milyon olacak" türünden ucuz popülist sloganlara indirgendiğinde aynı zamanda faşizan bir partinin de sloganı olabilir. MHP halkı ezdireceğinden bahsetmiyor. AKP de zaten öyle bir iddiada bulunmuyor. Dolayısıyla bu da CHP'nin farkını ortaya koymuyor.
MHP ile CHP arasında ne fark var?
Kanaltürk'teki sunucu Ankara mitinginde, "Eğer sağdaysanız MHP'ye, soldaysanız CHP'ye oy verin." çağrısında bulundu. Demek ki sağ ulusalcı MHP, sol ulusalcı CHP'dir. MHP ile CHP arasında ulusalcılık ve devlet partisi olması bakımından fark, 2004'ten itibaren azaldı.
Ertuğrul Günay'ın "AKP, CHP'den daha solcu" tespitine katılıyor musunuz?
Hayır. Bana göre AKP ile CHP farklı biçimlerde sağ partiler. AKP'liler temel hak ve özgürlükler konusunda belki CHP'lilerden daha tutarlı. Ama bu sol olmak için yeterli değil. AKP ciddi bir AB'ye yakınlaşma politikası yürüttü. Fakat muhalefetin milliyetçi kanala kendini çekmesi ile o duruşunu sağlam tutamadı. Kendisinin hazmedilmiş bir demokrat tavrı olmadığını, 301'inci madde konusundaki yaklaşımında gördük. Türk muhafazakâr dünyasının demokrasi ve siyaset anlayışı AKP'de halen ağır basıyor.
Günay AKP'de, Kesici CHP'de. Başka kaymalar da var. Yok aslında partilerin birbirinden farkı, diye okunabilir mi?
Şu anda partilerin seçim programlarının ne olduğunu bilmiyoruz. Sol sağ ayrımını merkezde eritmek gibi 1980'lerde başlayan teşebbüs bugün daha güçlü bir biçimde kendini ifade ediyor. Geniş bir muhafazakâr seçmen topluluğu siyasetin ağırlık merkezinin daha sağa kaymasına yol açıyor. CHP'nin solunda demokrat, özgürlükçü, ilkeli, dışa açık fakat aynı zamanda ülke içindeki dayanışmayı ikinci plana itmeyen, "yoksulluk, dışlanmışlık, Kürt sorunu hepsi iktisadi büyüme ile halledilir" demeyen bir parti yok. AKP de, "Bırakalım bunları. Yüzde sekiz büyüyelim. On sene sonra sorunumuz kalmaz." diyor.
O bunu söylüyor da CHP ne söylüyor?
CHP, MHP gibi bu konularda hemen hemen hiçbir şey söylemeyerek ayakta kalmaya çalışıyor. Özgürlükçü sol açısından CHP'ye yönelik en büyük eleştiri, ulusalcılık yarışmasına Türk siyasetini sokarak, AKP'yi de o kanala çekmesidir. AKP eleştirisini sadece laiklik eksenine oturtarak, AKP'nin esas sol tarafından eleştirilmesi gereken iktisadi ve sosyal politikalarını, demokrasi eksikliklerini gündeme getirememesidir. Sonuçta Ertuğrul Günay'ın ifade ettiği gibi görünüşte bile olsa AKP'nin CHP'den daha sol parti olduğu iddiası dile getirilir hale geldi.
Siyaseti artık sol ve sağ ayrımıyla okumasak da statükocular-değişimciler desek seçmenin kafası daha mı netleşir?
Bu ayırım da büyük ölçüde yanıltıcı olur. Değişimcilik bayrağını muhafazakâr bir parti elinde tutuyorsa, sol açısından bu "değişim" başka bir statükonun pekiştirilmesi anlamına gelebilir. Sağ-sol ayırımı seçmen için hâlâ anlamlı. Ama seçmenin kendini solda tanımladığı tüm partilerin toplam oy oranı yüzde 30 civarında.
Gerçek solu kim temsil ediyor?
Bana sol gelen bir tavır, başkasına gelmeyebilir. Eğer insanlar kendilerini solda görüyorlarsa soldadırlar. Sağda görüyorlarsa sağdadırlar. Bu soldur, bu değildir tartışmasının ötesinde solun demokrasi, fikir ve ifade özgürlüğü, emekçi hakları, siyasi, iktisadi ve kültürel konularda eşitlik gibi asli ilkelerini Türkiye'de somut olarak tanımlaması lazım.
Bu ilkelere göre solun sahibi kim? Hadi partisi lideri yok, bağımsız adaylar nerede?
CHP'nin solunda oluşmaya çalışan bağımsız bir sol aday girişimi var. Bu benim kanımca ciddi bir sol, demokrat, özgürlükçü tavrı temsil etmek iddiasında. Seçimin erken olması nedeniyle bu, Türkiye çapında bir girişim olamayacak. Bağımsız sol adayların en fazla birkaç bölgesinde kendini gösterebileceğini, iki üç tanesinin milletvekili seçilmesinin bu aşamada başarı kabul edilmesi gerektiğini zannediyorum.
Üç hakiki solcu Meclis'teki havayı değiştirebilir mi?
Bu hakikidir demek, diğerleri sahtedir anlamına gelir ki bu son derece yanlıştır. Değişimden ne anladığınıza bağlı. Bu seçilen kişiler ulaşım konusunda bir oluşmuş parti politikası getirip, "Hükümette olursak bunu yapacağız." demeyecekler, belli ilkeleri savunacaklardır. Türkiye'de baskın milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı çıkışın ve giderek ikinci sınıf vatandaş konumunda olan ve AKP'nin politikalarının da kendilerini bir kenarda bıraktığı emekçilerin, ezilenlerin, iktisadi planda dışlananların sesi olacaklar. Yurdumuzun bir yasaklar ülkesi değil, bir özgürlükler ülkesi olması talebini dile getirecekler, sol kamu vicdanının sesi olacaklar.
Acaba? Yoksa kayıp mı olacaklardır o sistemin içinde?
Adayları öneren destekleme komitesi, bu adaylar milletvekilli olduklarında, "Tamam bizim işimiz bitti." demeyecek, onlarla beraber çalışacaklar. Bunun bir siyasal harekete dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek. Daha komiteyi oluşturmadık. Adaylarla ilgili şu anda isim veremem. Önümüzdeki hafta ortasında bağımsız sol aday girişimi bu nitelikte bir veya birkaç adayı ilan edecek.
Sizin çıkaracağınız adayları bilemem ama kendilerine solcu diyenlerin neden demokratik talepleri yoktur?
Kendini solcu olarak tanımlayan ama ulusalcı, dışa kapanma eğilimleri yüksek, devleti toplumun üstünde bir yüksek mevki olarak gören kişilere, "Niçin daha fazla demokrasi istemiyorsunuz?" diye sorsanız, "Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi buna elvermez." derler. Türkiye halkının cahil olduğunu, bu cahil halkın demokratik seçimlerinin sağlıklı olmayacağını ima ederler. Bu kesimin toplumun çoğunluğuna karşı ciddi bir güvensizliği var.
Bu aslında devletin millete genel bakışı değil mi?
Evet, bu güvensizlik devlet politikalarına da hakim. Bu devlet aklıyla bu kesimlerin güvensizliği yan yana geldiği zaman, kendinin toplum üzerinde emredici rol almasını bir tür güvence olarak gören bir anlayış ortaya çıkıyor. Ulusalcılık Türkiye'de geleneksel solun neredeyse genetik özelliğidir. AKP, MHP, DYP milliyetçiliği de CHP'nin ulusalcılığından az değil. AKP kendi seçmenine, kendi gücüne güvendiği için milliyetçilik konusunda bazı açılımlar yapabildi. Fakat gördük ki kendisine milliyetçilik kanadından bir rekabet açıldığı an panikleyip, o milliyetçi damara hızla dönebiliyor. CHP özellikle 2004'ten itibaren kendini irtica ile mücadele cephesine çekti. Ve burada askerle bir tür zımni (örtük) ittifak oluşturdu. Ve 27 Nisan muhtırasına karşı hiçbir eleştiri dile getirmedi. CHP, askerin kritik anlarda müdahalesinin mümkün olduğu bir askerî vesayet rejimini kendisi açısından uygun görüyor.
Her şeye rağmen AKP yeniden hükümeti tek başına kurarsa?
Çok büyük bir gerginlik yaratacağını zannetmiyorum. AKP'nin gerçekten demokrat bir hamlenin taşıyıcısı olacaksa bu Anayasa'nın değiştirilmesine öncülük etmesi gerekiyor. AKP bugüne kadar 12 Eylül rejiminin anayasal ve siyasal yapısını kendi çoğunluğu açısından uygun buldu. Herhalde şu anda görmüşlerdir ki bu rejim, çoğunluğu elde etmiş olsa bile demokrasinin işlemesine izin vermiyor. AKP belki bu antidemokratik darbeyi yedikten sonra, demokrasi talebinin sadece kendisi için değil, bir genel ilke doğrultusunda gerçekleştiğinde sağlam bir temele oturacağını anlamıştır. AKP'den, siyasi partiler yasasının, seçim yasasının, cumhurbaşkanının yetkilerinin değiştirilmesi ile ilgili demokrasi hamlelerini taşıması beklenirdi. Ve o zaman AKP, ne bugünkü zor duruma düşmüş, ne de kendisi sonuçta 12 Eylül rejimi rantından yararlanmaya çalışan parti konumunda olurdu.
Darbeler, muhtıralar dönemi nasıl biter?
Darbe, ufkumuzda maalesef her zaman var. Asker de zaten bu müdahale tehdidini 27 Nisan muhtırasında ifade etti. Darbenin bir dayanağı İç Hizmet Kanunu. Değiştirilmesi Meclis'in iradesine bağlı ama sadece kanun değişikliği ile darbe tehdidini kalıcı biçimde savuşturamayız. Toplumun çoğunluğu buna hayır demezse açık veya örtük muhtıralarla yaşamaya devam edeceğiz. Başta muhafazakârların ordunun en güvenilir kurum olduğunu ifade ettiği bir toplumda çok kolay sivilleşme ve demokratikleşme yaşayamayız.
Mitinglerde "daha fazla demokrasi" diye bağıramaz mı yığınlar?
Bunu bağıranlar var ama maalesef çok fazla bir kitleye tekabül etmiyor. Hrant Dink'in cenazesinin kaldırıldığı günün ertesi, milliyetçi muhafazakâr çevreler "Hepimiz Ermeni'yiz" sloganının atılmasından son derece rahatsız oldular. Bu rahatsızlığı bir kısım CHP'li de ifade etti. Cumhuriyet yürüyüşlerinde bu slogana karşı eleştirel imalar yapıldı. Bu sloganı kendi kimliğine yönelik bir ihanet olarak tanımlayanların daha fazla demokrasi talep eden yürüyüşte yer alacağını bekleyemeyiz. Kendileri için demokrat olanlar, demokrasi değil ayrıcalık talep ederler.