Uzmanlara göre asansör, yürüyen merdiven ve uzaktan kumanda kullanmanın bile bu hareketsizliği etkileyen etkenler arasında. Üstelik son zamanlarda genç yaşta gelen kalp krizleri bu hastalıklara bağlı olarak gelişiyor.
Henüz tıp dünyasında bile yeterince bilinmeyen ve önemi kavranmayan bu hastalığın adı ‘metabolik sendrom’
3. Metabolik Sendrom Sempozyumu Antalya’da başladı. Sempozyum nedeniyle Metabolik Sendrom Derneği Başkanı Prof. Dr. Aytekin Oğuz bir basın toplantısı düzenledi.
Prof. Dr. Aytekin Oğuz, ‘metabolik sendrom’un çağımızın hastalığı olduğunu ve ölümlerin ana sebebi olduğunu söyledi. İnsanların refah seviyelerinin artmasıyla baş gösteren metabolik sendrom, bir endüstrileşme ve kentleşme hastalığı olarak da değerlendiriliyor.
Oğuz, insanlarda bu hastalığın ortaya çıkış sürecini şu şekilde tarif etti: “Her gün sabah kalkıp, işe kahvaltı yapmadan çıkan, trafikte kayda değer bir zaman geçirip, bütün gün masasının başında, bilgisayar karşısında hareketsizce işini yapan, öğle yemeğini hızlı yemeklerle geçiştirip, akşam eve geldiğinde ise yemeklere saldırıp, televizyon karşısında uyuyakalan insan hastalığıdır.”
Derneğin amacı ise Türkiye’de çok yaygın olarak bulunan hastalıkla mücadele etmek. Dernek yöneticilerinden Prof. Dr. Sadi Güleç, metabolik sendromun genel anlamda riskler topluluğu olduğunu söyledi.
Yani şeker hastalığı ve kalp hastalığı oluşumunu aynı riskler yol açıyor ve bu risklerin bir araya gelmesine de metrabolik sendrom deniliyor. Şeker ve kalp hastalığına yol açan riskler ise temelde beş ana riskten oluşuyor. Birincisi iyi kolestrolün düşük olması, kan yağlarından (tribülserid)’in yüksek olması, tansiyonun büyük 13, küçük 85 ve üzerinde olması, açlık kan şekerinin 100’ün üzerinde olması ve bel çevresinin de erkeklerde 102 kadınlarda 88’in üzerinde olması. Bu kriterden üçüne sahip kişi metabolik sendromludur deniliyor. Ancak uzmanlar kişinin metabolik sendrom olup olmadığını anlamak için sadece bel çevresine bakarak risk sınırın olup olmadığını tespit edebileceğini ifade ediyor. ABD’de bu sınır erkeklerde 102 kadınlarda ise 88 santim olarak belirlenirken Avrupa ve Türkiye’de bu rakam erkeklerde 94 kadınlarda ise 80 santim olarak belirlenmiş. Bel kalınlığı bu sınırların üzerinde olanlar için tehlike çanları çalıyor demektir. Hastalık için kişinin aşırı kilolu ve zayıflığı değil, bel kalınlığı bu hastalığın tespitinde önemli kriter olarak belirleyici oluyor.
Uzmanlar bu hastalığı yol açan sebeplerin başında teknolojinin gelişmesiyle hareketsileşen bir yaşam biçiminin yol açtığını ifade ediyor.
Televizyonun kanallarını bile kumanda ile değiştiren, asansör kullanan ve yürüyen merdivenleri tercih eden bir hayat şeklinin bu hastalıkların ana sebebi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Aytekin Oğuz, insanların yaşam tarzını değiştirmedikçe bu hastalığın pençesinden kurtulmasının mümkün olmadığını söyledi.
“Hastanelerde polikliniklerde bu işi halledemeyiz. Bu doktorların sorunu değil. Tümüyle mediko-sosyal bir konu. Yani tıbbi ve sosyal bir konu.” diyen Oğuza göre tek çözüm daha aktif, dinamik ve hareketli bir yaşam, bilinçli kesersiz yapmaktan geçiyor.
Uzmanlar, haftada 3 gün 30 ile 60 dakika arasında yapılan aerobik eksersizin faydalı olduğunu tavsiye ediyor. Tempolu yürüme diyet alışkanlığının değişmesi, yani hamur ve şekerden uzak durulması az ekmek yenilmesi ve salata kültürünün gelişmesi de tavsiye edilen alışkanlıklar arasında yer almalı. İstatistiklere göre Türkiye’de 60-70 yaş grubunun yüzde 70’i göbekli ve bu risk sınırlarında. Erişkinlerin yüzde 35’i bu riskliler grubunda. Özellikler kadınlarda 50 yaşından sonra bu oran yüzde 50’yi aşıyor.