Etkinliğin en faal müzisyeni ise kemancı Hakan Şensoy olacak. Sanatçı, 13 Martta Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında Grand Missa konserinde Filarmonia İstanbulu, 19 Martta CRRde Shlomo Mintzin solist olarak katılacağı konserde de İstanbul Oda Orkestrasını yönetecek. Şef Hakan Şensoy ile Mozart ve ilk kez yöneteceği Do minör Missa üzerine konuştuk.
Filarmonia İstanbul Topluluğu ile birlikte, Mozartın K.427 Do minör Missasını yorumlayacaksınız. Mozartın, çok yoğun Bach etkileri taşıyan bir eseri olarak biliniyor bu bitirilememiş Missa.
Doğru, hatta ben şöyle de düşünüyorum; Do minör Missayı, Johann Sebastian Bachın Mozart etkileri taşıyan bir eseri olarak görmek mümkün. Bach eğer Mozartın devrinde yaşamış ama o devri yakalayamamış, tutucu bir besteci olsaydı, herhalde böyle bir eser yazardı. Yani ben Do minör Missayı, Bachın etkisindeki Mozartın bir eseri gibi değil de Mozartın etkisinde kalmış Bachın yazdığı bir eser gibi algılıyorum ve partisyonu inceledikçe çok ama çok etkileniyorum.
Soprano partisi başta olmak üzere eserin tüm solo partilerinde, Mozartın tüm tinsel koral eserlerine özgü o operavari havayı solumak mümkün mü?
Söz konusu operavari karakteri bu eserin kimi yerlerinde az da olsa görmek mümkün belki, ama ben bu eserde Mozartın o çocuksu parlaklığını, operalarındaki o hoppa aryaları çok nadir görüyorum. Do minör Missada çok daha olgun bir Mozart var. Çocukken, annem din eğitimine çok önem verir, bu konuda benimle çok konuşurdu. Hazreti Muhammedin göğe yükseltilmesini anlatırken, Davut Peygamber de Tanrıyı kırk tül perdenin arkasından görmüş oğlum. derdi. Mozart, Do minör Missa ile müziğini bize sanki, Tanrıyı kırk tül perde arkasından gören Davut gibi iletiyor. Müzik, o kırk perdenin arasından geçerken Mozartın parlaklığından, uçarılığından süzülüp sadece dehasının tortularını bırakıyor. Beşerin kalem tutan sağ eli sadece bir elçi, sanki bambaşka bir güç yazmış bunu.
Çalarken, yönetirken ve dinlerken ne gibi duygular uyandırıyor Mozart sizde?
Mozartın müziğini çaldığımda ve yönettiğimde sahnede sanki parmak çocuk gibi kalıyorum. İnsanüstü bir dehanın karşısında çok çaresiz kalıyorum. 24 numaralı Piyano Konçertosunda Mozart sanki Beethovena, Buyurun, bıraktığım yerden devam edin demiş. Klasik stili götürebileceği en uç noktaya taşımış, son sözü söylemiş. Mozart otuz yıl daha yaşasaydı kim bilir daha neler yazardı, diye üzülüyoruz bazen. Belki de iyi olmuş erken yaşta göçmesi. Kısacık yaşamıyla olağanüstü sağlam bir köprü oluşturmuş. Keman konçertoları, 16-17 yaşlarında yazılmış eserler. Keman konçertolarının partisyonlarını kaldır havaya, salla sallayabildiğin kadar, tek bir nota düşüremiyorsun içinden. Hiçbir kemancı tanımıyorum ki, Mozartın konçertolarını çalmaktan korkmasın.
19 Marttaki konserde seslendirilecek Türk Konçertosu diye de bilinen 5. Keman Konçertosunun son bölümündeki Türk motifi üzerine neler söylersiniz?
Akbank Oda Orkestrasının şubat konserinde Johann Joseph Fuxun Yeniçeri Senfonisini çaldık. Fux, Türklerin son Viyana kuşatmasından çekildikleri sırada geride bıraktıkları mehter çalgılarını inceleyip yazmış senfoniyi. Eserdeki melodik yapı ve kimi buluşlar, aralıkların birbirleriyle teması, birbiri ardına giden aralıkların yolları, Mozartın Türk Konçertosundaki ya da Türk temalı operalarındaki melodik yollara inanılmaz ışık tutmuş. Fuxu çalarken pek çok yerde, Aa, burası Saraydan Kız Kaçırmaya ne kadar benziyor. dedik. Alla turca stili Mozarttan önce boy göstermiş, ama en mükemmel örneklerini de o vermiş. Shlomo Mintz de razı olursa, Türk Konçertosunun alla turca bölümünde bugün dünyada çokça tercih edildiği gibi, orkestranın sağ tarafına col legno (yayın kılları değil tahta kısmını kullanarak) eşlik yaptırmayı planlıyorum.
Cihat Aşkınla birlikte canlandırdığınız İstanbul Oda Orkestrası ve hemen ardından kurulan Filarmonia İstanbulun serüveninden de bahseder misiniz?
2001 yılında Cihatla birlikte İstanbul Oda Orkestrasını tekrar hayata geçirdik. Sonu belli olmayan bir serüvendi. 11 kişiyle başladık. Kendimizden başka güvenebileceğimiz kimse yoktu. Maddi desteğe de sahip değildik. Kadıköy Belediyesinin orkestramıza verdiği destekle, 2004 yılında bu kez bir senfonik topluluk olan Filarmonia İstanbulu kurduk. Bir sivil toplum hareketi olarak başladık ve hâlâ o şekilde devam ediyoruz. Ülker Müzik Günlerinde yer almak, idol olarak gördüğüm dünyaca ünlü kemancı Shlomo Mintzle İstanbul Müzik Festivalinden sonra ikinci kez aynı sahneyi paylaşmak bambaşka bir duygu.