Yapılacak bir uluslararası ihaleyi Türk şirketinin kazanabilmesi için büyükelçilik nezdinde aylar öncesinden yoğun bir çalışma başlatılıyor. Bu çalışmalarda her türlü lobi faaliyetine de yer veriliyor. Öncelikle Başbakan Erdoğanın güven mektubu sunuluyor, sonra sırasıyla bir dizi telefon trafiği yaşanıyor ve Dışışleri Bakanı Gül, ilgili ülkeye giderek işi Türk şirketi lehine adeta kopartıyor.
Gül gidince Dubai metrosu Türklerin oldu
Dubai Metrosu ihalesinin inşaatını yapmak üzere teklif veren Yapı Merkezi adlı Türk şirketinin ihaleyi kazanmasında yapılan lobi atağının büyük etkisi oldu. 5 milyar dolarlık metro işinin Türk şirketinde kalması için Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bizzat devreye girdi ve Dubaiye giderek Al-Makdhum ailesiyle görüştü. Böylece dünyada yılın en büyük inşaat ihalesi sayılan 5 milyar dolarlık Dubai Metrosunun yapım işini Türk-Japon konsorsiyumu aldı. Konsorsiyum Mitsubishi, Obayashi, Kajima ve Yapı Merkezinden oluştu. Yapı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Emre Aykar, Bu işten bizim payımıza 1 milyar dolar düşecek dedi.
Etkili lobi desteği
TAVın Gürcistan ve Mısırda inşa ettiği havaalanı ihalelerinde de aynı metod çok büyük başarıyla uygulandı ve sonuç verdi. Başbakan Erdoğanın güven mektubu ve telefonlarından sonra Dışişleri Bakanı Gül, söz konusu iki ülkeye giderek işi adeta Türk şirketinin almasını sağladı. Aynı şekilde Dubaideki Slovat Tower inşaatı işinin TAVa gelmesinde de lobi çalışmaları etkili oldu. Yine Katarda ve Dubaide iş yapan Baytur, Alarko, Nurol, Gamma, STFA, Pınar, Tekfen gibi şirketlere de gittikleri ülkelerde devlet başkanlarına verilmek üzere güven mektubu verildi. Bu arada son olarak ENKAnın ve Çalık gruplarının Yemende almayı planladığı inşaat ve enerji santrali ihaleleriyle ilgili olarak da güven mektubu aldıkları biliniyor.
Büyükelçilikler de aktif rolde
Bir zamanlar uluslararası arenada yalnızları oynayan Türk iş adamları şimdi sınırların kalktığı, bambaşka bir çehreye bürünen dünya platformunda, her adımlarında devletinin ve ona bağlı ilişkilerin desteğini hissediyor. Daha birkaç yıl öncesine kadar, yurt dışına ayak bastığı andan itibaren gurbetteyim duygusundan kurtulamayan, Türkçe konuşacak bir vatandaşını arayan iş adamı, şimdi yabancı ülkeye adımını atar atmaz yalnız değilim mutluluğu yaşıyor. Türk işadamı, yabancı bir ülkeye adım atar atmaz o ülkedeki Türk Büyükelçiliği, cep telefonuna bir mesaj gönderiyor ve Her tür konuda yardımınıza hazırız diyor. Çok kısa bir süre öncesine kadar iş dünyasına neredeyse uzak durmaya özen gösteren Türk büyükelçilikler ise mantalitelerini değiştirdi. Şimdi adeta iş adamlarımız için seferberlik ilan etmişcesine çalışıyor. Büyükelçiliklerimiz girilecek uluslararası ihaleleri Türk şirketinin kazanabilmesi için her türlü pazar bilgisi, riskler ve etkin lobi çalışmasını bizzat gerçekleştiriyor.
Şirketlerimizin hakları korunuyor
? Hükümetin yurt dışında faaliyet gösteren Türk şirketlerine verdiği destekle ilgili olarak sorularımızı cevaplandıran Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, özellikle yurt dışında haksızlığa uğrayan Türk şirketlerine destek olmak, haklarını savunmak amacıyla çoğu kez bu yöntemin kullanıldığını söylüyor. Sözkonusu desteğin, matbu bir mektup şeklinde olmadığının altını çizen Beki, Başbakan Erdoğanın Türk şirketlerinin menfaatlerini korumak amacıyla mektubun da ötesinde, telefonla arama, bizzat ziyaret gibi daha ileri adımlar attığına da dikkat çekiyor. Beki şöyle konuşuyor: Sayın Başbakan yurt dışı gezilerine bu yüzden iş adamlarımızla birlikte gitmek istemektedir. Uçakta onlarla tek tek konuştuğu gibi girdikleri ihaleleri ve aldıkları sonuçları da yakinen takip etmektedir. Ayrıca diyelim ki bir şirketimiz ihaleyi kazandı. Ancak kazandığı halde ihalenin ikinci olan firmaya verilme gibi kritik bir durum söz konusu. Derhal dışişlerimiz devreye giriyor. Haksızlığın giderilmesi amacıyla en üst düzeyde mücadele veriliyor. Bunun gibi, bir başka Türk şirketinin bir ülkede önemli bir ihaleyi alma ihtimali var. Durum Başbakanlığa bildirildikten sonra kendisine her türlü destek veriliyor. Güven mektubu, telefon trafiği de bunlardan bazıları…
Motorola, Airbus ve Aria Ankarayı ayağa kaldırdı
Amerikan Motorola şirketi, Türkiyede uğradığı zararın tazmini için Amerikan diplomasisine neredeyse mekik dokuttu. Başkan Bushu devreye sokup Türkiyeye baskı yaptı. Ve sonunda istediğini aldı. TMSF, Telsimin Motorolaya olan borcunu ödemeyi kabul ederek takvime bağladı. Aynı şekilde THYnin uçak ihalesi öncesinde Fransa, Türkiyenin AB ile müzakerelere başlamasına karşı çıkma şantajı yaparak Fransızların çoğunlukta olduğu Airbusa ihalenin verilmesini sağladı. Türkiye ise elindeki THY kartını iyi kullanıp masadan Fransanın blokunu kaldırıp AB müzakerelerini başlatmayı başararak kalktı. İtalyan cep telefonu şirketi Aria ise, Türkiyedeki yatırımında hayal kırıklığına uğrayınca Başbakan Berlusconinin Ankaraya gelmesini sağladı. Ve Aycellin Aveaya katılmasını sağlayarak Avea ile soluk almayı bildi.
Öte yandan Bolu Tüneli inşaatını gerçekleştiren İtalyan Astaldi firmasının -deprem sonrasında sigorta alacağı olarak- bloke edilen 100 milyon dolarlık ödemesi de yine Berlisconi ziyaretiyle çözüldü.
Müteahhitlerimizin yurt dışı iş hacmi 75 milyar $ı geçti
Müteahhitlerimizin 2005te yurt dışında aldığı işlerin tutarı 9,3 milyar dolara ulaşırken bugüne kadar ise 75 milyar dolarlık bir hacme erişildi. İşte yurt dışında adını sıkça duyduğumuz Türk şirketleri ve aldıkları işler toplamı; Müteahhitlerimizin 2005te yurt dışında aldığı işlerin tutarı 9,3 milyar dolara ulaşırken bugüne kadar ise 75 milyar dolarlık bir hacme erişildi. İşte yurt dışında adını sıkça duyduğumuz Türk şirketleri ve aldıkları işler toplamı;
Şirket adı 2005 2004
Enka 52 53 GAMA 64 69
Tekfen 92 95
Alarko 100 146
Nurol 113 –
STFA 122 133
Yapı Merkezi 135 –
Summa 136 134
Doğuş 143 167
Hazinedaroğlu 162 162
Soyak 170 179
Baytur 179 178
Limak 202 183
TML 220 –
Devletlerin çıkarlarını korumak markalar savaşından geçiyor…
Sınırların kalktığı, pazar ekonomisinin hakim olduğu bugünün dünyasında milli şirket anlayışı yerini tamamiyle küresel sermayeye bıraktı. Global şirketler kendi oyun alanlarını iç piyasadan çok tüm dünya olarak belirliyorlar. Devletler ise kendi milletinden olan bu şirketlerin haklarını onbinlerce kilometre uzakta bile olsa savunabilme mücadelesi veriyor. Çünkü devletlerarası hakimiyet kurmanın yolu doğrudan kendi global şirketlerinin haklarını savunabilmekten geçiyor. Bir devlet ne kadar çok markaya sahip ise uluslar arası arenada o kadar çok belirleyici olabiliyor. Devletler, kendi şirketlerinin bir an önce global oyuncu olabilmesi için her türlü teşvik ve düzenlemeleri süratle gerçekleştirip, onların önünü açıyor. Çünkü ekonomik gücün her türlü gücü beraberinde getirdiği günümüzde, ülke menfaatlerini korumanın yolu şirket çıkarlarını kollamaktan geçiyor. Böyle olunca da ülkelerin birbirlerine karşı dış politika kavramları da şirket hukukuna göre şekillenmeye başladı. Hükümet temsilcileri, büyükelçiler ve ticaret bürokrasisi kendilerini global şirketlerin meselelerini çözmek için adeta seferber ediyor.