İnanıyor musunuz?

Her meslek grubuna yöneltilen ve insanı şaşırtan sorular var biliyorsunuz. Bizim mesleğimizde de sürekli kendini ayaküstü muayene ettirmek isteyen dünya tatlısı teyzelerin, amcaların ve akrabaların dışında bir de o sorulardan var.

Bunlardan en basitleri; insanların oralarına buralarına bakmaktan iğrenmiyor musunuz, cinsellik konuşurken utanmıyor musunuz gibi şeyler. Hangi kategoride değerlendireceğimi  bilemediğim bir soru da var ki, neresinden tutsam elimde kalıyor; 'İnanıyor musunuz?'

'İnanıyor musunuz' sorusuna alınan cevabın ya da 'neden sordunuz' soruma karşılık açıklama belli; 'doktorlar inanmaz ya' ya da 'doktorlar hastaların Allah'a sığınmasından rahatsız oluyorlar malum'. Bu izlenimi hangi meslektaşlarım verdi bilmiyorum ama sanırım onlara biraz kırgınım.

İnanmadığımızı ve/veya inançların karşısında olduğumuzu düşündüren meslektaşlarıma kırgınım. Çünkü ben tedavinin en can alıcı yerine inancı koyarım. Hastanın neye inandığıyla zerre ilgilenmeden, tedavinin yanı sıra tutunacak bir dalı olmasının gönül rahatlığına sığınırım. İnancın güçlendirdiği bünyeye sığınırım biraz da. Elimizden gelen her şeyi yapmamızın hastadaki karşılığıdır bu aslında. O da inanarak karşılık verir yaptıklarımıza. Bize inanarak, inandığı her ne varsa ona inanarak, kendine inanarak… İnanmak önemli.

Yerdeki karıncaya inanabilir insan, ona tapabilir, gökteki güneşe ya da. Allah'a tapabilir, tüm semavi dinlerin kabul ettiği tanrılara, ateşe, çaya, kahveye… İnsan neye inanmak isterse ona inanabilir. Ya da hiçbir şeye inanmaz mesela. Yaratıldığına inanmaz, bir yaratıcı olduğuna inanmaz. Bu da ilgilendirmez beni. İnanç, kişinin yalnızca kendini bağlayan bir şey nasılsa, onun var saydığı ya da yok saydığı tanrısını. Bir doktor olarak beni değil. Benim tek dilediğim, hastalığını ya da tamamlanmasını beklediğimiz gebeliğini huzur ve direnç içinde geçirecek gücü bulmasıdır kendisinde. Benim dışımda, kendisi için özel olan bir şeye daha tutunması. Aslolan budur.

Doktorların inançsız olduğuna neden inanılır derseniz; bilime inanmış insanların olağanüstü ve gözle görülmeyen, ispatlanamayan şeylere inanmadığı düşünülür çünkü. Bir insana iki seçenek sunar bazıları; ya bilime inanacaksın, ya da Tanrı'ya. Ben ikisinin birlikte mümkün olduğunu biliyorum, kendimden biliyorum.

Hiçbir zaman, hiçbir yerde saklamadım ve insanın inancını saklaması gerektiğini düşünmeyenlerdenim. Allah'a inanırım ben, O'nun tarafından yaratıldığıma. Bana verdiği irade ve akılla, seçimlerimi yaptığıma. İyi bir insan ve topluma faydalı bir birey olmamın O'nun istekleri arasında olduğuna. Ve O'nun kutsal kitabım Kuran-ı Kerim'de ulaştırdığı ilk emri çok severim : İkra:Oku! Okumanın tüm nesilleri yükselteceğine inanırım. Ve dahası inanmam, Kuran-ı Kerim'in bilimi reddettiğine. Ancak bu benim inancım elbette; kimsenin müdahalesini kabul etmeyeceğim ve kimseye empoze etmeyeceğim inancım. Bana bütün inançlara saygıyla yaklaşmayı öğütleyen inancım. Hayat kurtarmanın ve yeni bir hayatın başlamasına aracılık etmenin güzelliğini hatırlatan inancım… Ben ona elimden geldiğince sarılırım ve isterim ki herkes kendi inancına özgürce sarılsın.

Kadın hastalıklarını teşhis ve tedavi sürecimde, gebeliklerimin takibi ve doğumlarımda, en dikkat ettiğim şeylerden biri de yumuşak karnıdır hastalarımın. Ben ilaçları veririm, iğneleri yaparım, yapılacakları ve yapılmayacakları sıralarım, umut da veririm üstelik, gerçeklerden bahsederim incitmeden, ancak bilirim ki yine de hastanın inancı gerekir ve sarılması o umuda. Bahsetmem inancımdan, onun inandığı her neyse ona daha çok inansın isterim. Giyimi kuşamı ilgilendirmez beni, dili, dini ilgilendirmez. İnançlılığı ve inançsızlığı da. İnanmıyorsa hiçbir şeye kendine inansın isterim, bana inansın, imkansız'a inanmasın hiç değilse.

Yanlış şurda ki; doktorların bilim dışında bir şeye daha inanması, üfürükçülere gidilmesiyle, göbeğe Arapça yazılar yazan hocalara inanılmasıyla, her sağlık sorununun koca karı ilacı denen karışımlarla tedavi edilmeye çalışılmasıyla, mum dikilip dilek dilenmesiyle, denizlere dilek şişeleri bırakılmasıyla eş değer tutuluyor. Oysa inanç, reddetmiyor bilimi ve hatta bana göre destekliyor bile. Benim inancıma göre destekliyor. Bilimi meydana getiren ve her geçen gün üstüne bir tuğla daha koyup onu yükselten insan, benim inancımda akılla ve en yüksek meziyetlerle donatılmış canlı. Başka bir inançta durum ne olursa olsun, hastayı kapıma getiren şey onu inandırıyor da bilime. Reddetse tanışmazdık ki onunla, reddetse benim monitörüme onun iç organları yansımazdı ki. Utanmamaya alışma gayretine koşmazdı ki onu aklı.

İnansın benim hastam, bir Tanrı bulamamışsa kendine, inanıversin isterim kendine, bana. Hiçbir şeye tapmasa bile hayata tapsın. Henüz mümkünken yaşamaya ve yaşatmaya mesela.

Katı bulunur bazı meslektaşlarım ve evet bazıları konusunda haklıdır hastalar. Farklı nedenlerle, amiyane tabiriyle 'kaşarlanma' nedeniyle, mizaçları gereği ya da öyle olmaları gerektiğine inanmaları yüzünden, bir tür maske belki de, katılaşmışlardır. Daha net yüzleştirirler gerçeklerle, daha acımasız bir dilleri vardır, daha acıtan bir soğukluk. Ve evet belki bazıları, inançlarına sarılışlarında beyis görürler hastalarının ve bilime sarıl derler, ilaca, iğneye, kemoterapiye, seruma vs. Ama onlardan berberler içinde de yok mudur ya da su tesisatçıları arasında. Doktorun da insan olduğunu biliriz de yine de canımız onun ellerindeyken unutmaya meylederiz belki de. Bu noktada hem onların açısından bir şeyler söylemiş olayım hem de bir ince sitem etmiş olayım onlara, hastalarının inanç özgürlüğüne acıma, hor görme ve karşı çıkmayla saldıranlara. İnce yetmez, açıktan sitem edeyim hepimizin aynı kefeye koyulmamızı sağlayan meslektaşlarıma. Ve bir sitem de topluma, ön yargıları için, aldıkları gard, koydukları mesafe için.

Uzun zamandır pek çok yayın kuruluşuna yazılarım ve mesleki sohbetlerimle konuk oluyorum. Ne mesleğimi unuttum, ne inancımı. Ne bilime ihanet ettim ne de kalbimin bir yerinde sımsıkı sarıldığıma. İkisi öyle güzel anlaşıyorlar ki insanlığa hizmetimde,  beni öyle yüreklendiriyor ve yontuyorlar ki birlikte. Şükürler olsun.

Doğru anlaşılmak da insani bir ihtiyaç, sağlıklı olmak gibi, sevmek ve sevilmek gibi…. Doğru anladığımız ve anlaşıldığımız yepyeni bir dünya umuduyla…

FLAŞ FLAŞ FLAŞ

Amasya’da Lastiği Patlayan Otomobil Takla Attı: 3 Yaralı

Amasya’da hareket halindeki bir otomobilin lastiği patladı, araç kontrolden çıkarak takla attı. Kazada, araçtaki üç kişi yaralandı.

Malatya’da Motokurye Trafik Kazasında Yaralandı

Malatya'da meydana gelen trafik kazasında, bir motosiklet ile otomobil çarpıştı; kazada motokuryenin yaralandığı bildirildi.

Amasya’da Kırmızı Işıkta Bekleyen Araca Çarpıldı

Amasya'da kırmızı ışıkta bekleyen bir otomobile hızlı gelen başka bir araç çarptı. Kaza anı kaydedildi. Çarpan sürücünün bir hafta önce kalp krizi geçirdiği belirlendi.

Afyonkarahisar’da Yüksek Kesimlerde Kar Yağışı Etkili Oldu

Afyonkarahisar'da yoğun yağmur, yüksek rakımlı bölgelerde kar yağışına dönüştü. Kar yağışı, kış koşularını etkili şekilde hissettirdi.

Niğde’de İşçi Servisi ile Otomobil Çarpıştı: 13 Yaralı

Niğde'de bir işçi servisi ile otomobilin çarpıştığı trafik kazasında toplam 13 kişi yaralandı. Yaralıların durumuyla ilgili henüz net bir bilgi verilmedi.