Doğrusu, engin denizlerin ortasına âdeta metalden bir kafes gibi düşmüş gemiler bana hep akvaryumları hatırlatır. Akvaryumu izlemek, izleyene keyif verir. Akvaryumda yaşamaya alışanlar için belki bir sıkıntı yoktur ama sınırları belli bir hayatın ruhları etkilediği de bir gerçektir.
Yeni dönem Alman sinemasının ustalarından Oliver Hirschbiegel, vaktiyle çektiği Deney (Das Experiment) filminde sınırlı bir dünyada iktidarı eline geçirenlerin nasıl dönüştüğünü şahane anlatmıştı. Genç kuşak yönetmenlerimizden Tolga Karaçelik, yeni filmi Sarmaşık’ta benzeri ürkütücülükte bir dünyaya götürüyor bizi.
Bir gemi haciz dolayısıyla açıklara demirliyor ve 6 kişi dışında tüm mürettebat ayrılıyor gemiden. Yaklaşık 120 gün boyunca birbiriyle sınanmaya başlayan mürettebat, yavaş yavaş gerçeklikten kopuyor. Eril bir dünyanın adım adım nasıl kurulmaya başladığını gördüğümüz gemide, her karakter kendi derinlerindeki insanı ürküten yüzlerini yüzeye çıkarmaya başlıyor. Sarmaşık (geminin ismi budur), gerçek dünya ile bambaşka bir âlemin arasına sıkışıyor âdeta ve insanoğlunun neredeyse kendinden bile gizlediği hakikiliği uç veriyor.
Sarmaşık, mekân ve konu itibariyle ilk bakışta Serdar Akar’ın Gemide’sine benzetilse de içerik ve estetik olarak alakasız, bambaşka bir yapım.
Karaçelik, ilk filmi Gişe Memuru ile hissedilir bir farklı dil ortaya çıkarsa da Sarmaşık’ta sineması hakkında önemli veriler sunuyor bizlere.
Senaryodan başlayacak olursak… Yönetmen Karaçelik, filminin çıkış noktasını Samuel Taylor Coloridge’in Yaşlı Gemici şiirinin üzerine kurduğunu söylüyor. Ancak özellikle karakterler kendi sütunlarının üzerine o kadar sağlam inşa edilmiş ki evrensel arketipler ortaya çıkmış. Bununla beraber, Sarmaşık’a hâkim olan dil ve diyalog da inandırıcılık çıtasını bir an olsun düşürmeyecek sağlamlıkta. Film, ilerledikçe izleyiciyi âdeta yutkunmayı bile unutturacak bir merakla kendine çekiyor. Denize bakmak gibi bir şey bu. Baktıkça kapılıyorsunuz filme. Belki de bu yüzden başyapıt çapındaki bir filmin finalini nispeten zayıf buluyoruz.
Bu kadar güçlü karakter inşası iyi oyuncuların eline düşünce Sarmaşık filmi gibi tadından izlenmeyecek yapımlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla filmdeki oyunculuklar şapka çıkartılacak seviyede. Filmin lokomotifi de burası zaten. Başta Nadir Sarıbacak olmak üzere Seyithan Özdemir, Özgür Emre Yıldırım hayranlık verici performans sergiliyorlar. İlle de Kürt karakterini canlandıran Özdemir… Türk sineması belki de yeni bir Yadigar Ejder’e selam duruyor Sarmaşık’ta.
Sarmaşık filminin en güçlü yönlerinden biri de olay/karakter eğrisini ustaca ve senkronize bükümleyebilmesi… Film, seyirciyi sıkmadan zemine dökülen mütevazı su sızıntısı gibi akarken, merak ve gerilim dozu da hiç azalmayarak bu tür filmler için en büyük handikap olan sulardan kolaylıkla dümeni kırabiliyor.
Tolga Karaçelik, beni esasen hikâye anlatımı ve oyuncuların performansı kadar metaforik katmanı ustaca kurgulamasıyla şaşırttı. Otorite, sadakat, ihanet gibi kavramların kişilerde tebarüz edişiyle gerçek hayata ha bire göndermede bulunuyor seyircinin zihni. İyi bir alt okumayla denizin ortasında demirleyerek sıkışıp kalan şeyin Sarmaşık gemisi kadar Türkiye olduğunu da görmek mümkün. Yaşayabilmek için düşman üretmek, paranoya ile hamleler savurmak ve yavaş yavaş hayatın zıvanadan çıkması… Anormalliğin hüküm sürmesi ile Sarmaşık/Türkiye bütünleşmesi örtüşüyor. Gemi, çıkışı olmayan, kapağı sıkı sıkıya kapalı kavanoza dönüşüyor filmde. Müzik ve görüntülerin, atmosfer ve anlatıma büyük katkı sağladığı Sarmaşık sadece iyi bir film değil, büyük bir yönetmenin ayak sesleri aynı zamanda.
İnsanın insana ve insanın kendine yapabilecekleri hakkında ürpertici bir akıbetin, hayal ile gerçek arasında duran rahatsız edici hikâyesi Sarmaşık…
NEDİM HAZAR
then "Add to Home Screen"