Dink cinayetinin üzerinden sekiz yıl geçti!

Zaman, yine olay olacak bir haber yayınlandı. Gazetenin haberine göre hükümete yakın kaynaklar, Dink cinayetini Cemaat'in üstüne atma çabası içerisinde.

Sebebi ise hükümetin 17 Aralık operasyonlarının izlerini silmek istemesi.

İşte Zaman Gazetesi'nin o haberi:

Dink cinayetinin üzerinden sekiz yıl geçti. 17 Aralık operasyonunun ardından Ergenekon ve iktidar kanadı, ‘Cemaatçi’ olduklarını ileri sürdükleri polis müdürleri üzerinden cinayeti Camia’ya yüklemenin çabası içinde. Ergenekon, kanlı geçmişini temizlemek; AK Parti ise yolsuzluk iddialarını unutturmak için Dink’i kullanıyor.

“Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink operasyonları sonrasında, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin irticai grupların hedefinde olduğu yönünde kamuoyu oluşmuş; ancak AKP tarafından, karşıt medyanın da desteğiyle, söz konusu olayların Ergenekon tarafından organize edildiği şeklinde yoğun propaganda faaliyetlerinde bulunulmuştur.”

Yukarıdaki cümleler, Ergenekon soruşturması kapsamında ele geçirilen ‘Kafes Operasyonu Eylem Planı’ndan. Planda, Dink suikastı, tıpkı Santoro ve Zirve katliamları gibi ‘operasyon’ olarak tanımlanıyor. Hedef, azınlıkların ‘irticai’ grupların hedefi haline geldiği yönünde kamuoyu oluşturmak. Belki de yurt dışına mesaj vermek.

TETİĞE BASILIYOR…

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, 13 Şubat 2004 tarihinde, ‘Şap Parigce’ adlı köşesinde kaleme aldığı yazı uzun süre tartışıldı. Söz konusu yazıda, “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur.” ifadesi savcılığın dava açması için yeterliydi. Bu davanın yargılama aşamaları devam ederken Agos Gazetesi’nde yayınlanan bir başka yazı nedeniyle Dink hakkında yeni bir dava açıldı. Hazırlanan iddianamede, Ergenekon davasında hüküm giyen avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu 10 müştekinin ismi yer alıyordu. Dink, ‘ulusalcıların’ hedefi haline gelmişti. Takvim yaprakları 19 Ocak 2007’yi gösterdiğinde ‘operasyon’ için düğmeye basıldı. Yakın mesafeden sıkılan kurşunlar Dink’in kafasına isabet etmişti. Olay yerinde hayatını kaybetti.

DİNK, VELİ KÜÇÜK’TEN ÇEKİNİYORDU

Katil zanlısı Ogün Samast, saldırıdan bir gün sonra Samsun Otogarı’nda yakalandı. Üzerinden muhtemelen suç aleti olduğu bildirilen 7.65 çapında bir tabancanın yanı sıra cüzdanından altı tabanca mermisi, bir cep telefonu sim kartı, otobüs bileti ve 1 YTL çıktı. Suçunu itiraf etti. Olaydan birkaç gün önce silahla bir kez atış talimi yaptığını belirtti. Yasin Hayal’in, Dink’i ‘vatana ihanet eden, Türklere küfreden bir kişi’ olarak tanıttığını ve kendisine bir miktar para verdiğini söyledi. Trabzon’da 2005 yılında MC Donald’s’ın bombalanması olayına karışan Yasin Hayal ve daha sonra Emniyet’te ‘yardımcı haber elemanı’ olduğu ortaya çıkan Erhan Tuncel ‘azmettirici’ oldukları gerekçesiyle gözaltına alındı. Dink ailesinin avukatı Erdal Doğan, müvekkilinin 2 buçuk yıldır tehdit aldığını  anlattı. Doğan, “En çok tedirgin olduğu isim de Veli Küçük’tü. Çok kez kendisi bunu bana söyledi.” diyecekti.

VALİ YARDIMCISININ MAKAMINDA MİT’Çİ TEHDİT EDİYOR

Dönemin Agos Gazetesi yazarı Aydın Engin, saldırıdan bir gün sonra yaptığı açıklamada, Hrant Dink’in bir vali yardımcısının odasında tehdit edildiğini ileri sürdü. İlerleyen günlerde MİT’ten mahkemeye gönderilen yazıda Dink’in valiliğe çağrıldığı ve bir MİT mensubu tarafından uyarıldığı doğrulandı. Yazıda, “Görüşmede Dink’in Sabiha Gökçen ile ilgili yazdığı yazının toplumsal infiale sebep olabileceği aktarılmıştır.” denildi.

ERDOĞAN’DAN KONTRGERİLLA ÇIKIŞI

Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, cinayetten sekiz gün sonra katıldığı bir televizyon programında Dink cinayetiyle ilgili konuşurken ‘derin devlet’ ifadesini ilk kez kullandı. Erdoğan, “Derin devlet her zaman olmuş. Türkiye Cumhuriyeti döneminde başlamış bir şey de değil. Ta Osmanlı’dan. Bu gelenekten gelen bir şey zaten.” dedi. Muhalefetin bu açıklamalarına tepki göstermesi üzerine 2 Şubat’ta tekrar konuştu. “Yine söylüyorum, derin devlet var. Diyorlar ki varsa çıkar meydana. O kadar kolaysa siz çıkarsaydınız.” diyecekti. Ve 6 Şubat’ta partisinin grup toplantısında ‘kontrgerillaya’ dikkat çekecekti: “Birileri çıkıp ‘Sen başbakansın bitir bu işi’ diyor. Kusura bakmayın da bu zamana kadar hep siz konuştunuz; gerilla, kontrgerilla dediniz. Bundan rahatsız olanların sesi yükselmeye başladı. Biz bu kovana çomak soktuk. Bundan rahatsız olanların şimdi sesi yükseliyor.”

ZIBARTILAN ADAM ARKADAŞLARIN İŞİ!

Milliyet Gazetesi’nde 5 Temmuz 2007’de yayınlanan bir haber, Ergenekon’un Dink cinayetiyle de ilgisini ortaya koyar nitelikteydi. Haberde, soruşturma kapsamındaki telefon dinlemelerinde, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Derneği’nin Konya’da yaşayan ve tutuklanan Genel Başkan Yardımcısı Vehbi Şanlı’nın, bir görüşmede Dink’in öldürülmesi konusunda değerlendirmede bulunduğu kaydedildi. Polisteki bilgilere göre, Dink’in öldürüldüğü günün hemen ertesinde, 20 Ocak saat 22.20 sularında VKGB Derneği Konya Şube Başkanı Vehbi Şanlı ile Nejat Mete adlı kişinin yaptığı telefon görüşmesi kayıtlara şöyle girdi:

Mete: Bizim arkadaşların işi mi dün zıbartılan adam?

Şanlı: Bizim arkadaşlar.

Mete: Arkadaşlar bulunurlar mı?

Şanlı: Yok yok bulunmazlar.

Mete: Elleri dert görmesin.

AHMET İLHAN GÜLER: SUÇ BENİM, ÜSTLERİME BİLGİ VERMEDİM

İlerleyen günlerde cinayetin, aylar öncesinden ihbar edildiği ortaya çıktı. İhbarı yapan Ramazan Akyürek’in başında bulunduğu Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ydü. Haber elemanı Erhan Tuncel’in verdiği bilgiler doğrultusunda hazırlanan rapor, cinayetten 11 ay önce 17 Şubat 2006’da Ali Fuat Yılmazer’in başında bulunduğu İstihbarat Daire Başkanlığı C  Şubesi’ne gönderilmişti. Raporda, ‘Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceği’ aktarılıyordu. Yılmazer’e ulaştırılan ihbarın aynısı, aynı gün İstihbarat Şubesi’ne de gönderildi. Söz konusu şubenin başındaki isim ise Ahmet İlhan Güler’di. Dink için koruma kararı aldırması gereken İstanbul Emniyet’i hiçbir işlem yapmamıştı. Ahmet İlhan Güler, cinayetin ardından mülkiye başmüfettişlerince başlatılan soruşturma kapsamında görevden alındı. Başmüfettişlere ifade veren Güler, “Tüm suç benim, konuya ilişkin üstlerime bilgi vermedim.” diyecekti. Soruşturma kapsamında ‘şüpheli’ olarak verdiği ifadesinde de gelen istihbaratı dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a iletmediğini itiraf etmişti. Bugün cinayette Akyürek ve Yılmazer’i suçlayanların, “Suç benim.” diyen Güler’in adını hiç ağzına almaması dikkat çekici.

DİNK CİNAYETİYLE ERGENEKON’UN KALBİNE GİDİLEBİLİR

5 Nisan 2008’de Neşe Düzel’e konuşan Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, Hrant Dink’in Ergenekon sanıkları tarafından hedef haline getirildiğini anlatmıştı: “Biz baştan beri, ‘Bu cinayet üç-beş çocuğun işi değil. Asıl azmettiriciler davanın şu anki sanıkları değil. Cinayet çok daha organize bir yapının işi. Bunların Dink’i öldürme planı 2004 yılında başladı. (Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarının yapıldığı dönem) Dink cinayetinde çok uzun bir hazırlık süreci yaşandı.’ dedik. Nitekim cinayete hazırlık sürecine baktığımızda, bugün Ergenekon soruşturmasından gözaltına alınan bazı kişileri görüyoruz. Bunlar, Dink hakkında dava açılmasını sağladılar, onu bir nefret objesi haline getirdiler, hedef gösterdiler. Zaten Veli Küçük, Hrant’ın duruşmalarına daima gelirdi. Dink cinayetiyle Ergenekon’un kalbine gidilebilir.”

VELİ KÜÇÜK: GEÇİYORDUM, UĞRADIM! Ergenekon davasının 15 Aralık 2008’de görülen duruşmasında Tuğgeneral Veli Küçük’e, Dink’in davalarına katılıp katılmadığı soruldu. Şöyle diyecekti: “Arabayla geçiyordum. Adliyenin önünde kalabalık vardı. Merak ettim. Korumalarımla beraber adliyeye girdim. Hatta üstümü de aramadılar belimde silahımla girdim. Beş dakika kadar durdum sonra ayrıldım.”

JİTEM’Cİ TANIK: cezaevine girmesem, Dink olayında görevli olacaktım!          

Zirve Yayınevi katliamı davasının tanıklarından eski JİTEM istihbarat elemanı Erhan Özen, 26 Ekim 2010’da Akşam gazetesine konuştu. Haber, ‘Krokiler Çömez’den’ manşetiyle verildi. “Başbakan Erdoğan’ın Üsküdar’daki evini JİTEM adına takibe aldık.” diyen Özen, Dink cinayetiyle ilgili şu ifadeleri kullanıyordu: “2006’da cezaevine düşmeseydim adım gibi biliyorum ki hem Hrant Dink hem de Zirve Yayınevi gibi büyük olaylarda bire bir görevli olacaktım. Dink cinayetinde Samsun-Trabzon hattı çizildi. Özellikle bölgenin hassasiyetini biliyorduk. Yasin Hayal, Osman Hayal ve Erhan Tuncel’in isimlerini biliyorduk.”

TETİKÇİNİN TEYZESİ DE TEZGÂHIN İÇİNDE Mİ?

İktidara yakın medya, söz konusu cinayeti ‘Cemaat’le ilişkilendirmek için tetikçinin sekiz yıl sonra verdiği ifadeye sarıldı. Ancak katilin ifadesi çelişkilerle dolu. ‘Tanık’ olarak verdiği ifadesinde Samast, “Yasin silahı cebime koydu. ‘Polis seni Samsun’da alacak. Trabzon’da alınırsan Ramazan müdür açığa çıkar.” diyor. Özellikle Samsun’da yakalandığını anlatıyor. Sabah gazetesinin 21 Ocak 2007 tarihli manşetine bakın: ‘Teyzesinin ihbarıyla yakalandı’ Aynı tarihli Vatan gazetesi ise, ‘Baba ihbar etti, yakalandı’ manşetiyle çıktı. O halde bu nasıl planlı bir yakalama oluyor? Eğer tetikçinin iddiaları doğru ise teyzesi veya babasının da bu işin içinde olması gerekmiyor mu?

SEKİZ YIL SONRA İKİ TUTUKLAMA

Geçtiğimiz hafta önemli sayılabilecek bir gelişme yaşandı. Cinayette ihmali bulunan kamu görevlileriyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında iki polis tutuklandı. Özkan Mumcu ve Muhittin Zenit… İki isim cinayet tarihinde Trabzon’da görevliydi. Zenit, saldırıdan hemen sonra haber elemanı Erhan Tuncel ile yaptığı telefon görüşmesiyle biliniyor. Söz konusu konuşmada, “Oğlum, direkt kafaya sıkmışlar. Tek farklılık, kaçmayacaktı ama bu kaçtı.” diyordu. Tuncel’in, “Konuştuğumuz farklı da, herkesin hedefinde vardı.” sözlerine ise, “Biliyorum ben. Sen şimdi benle muallaklı konuşuyorsun. Koyayım … gebermişse gebermiş. ‘Onu kim gebertti?’ diye sorgulamıyorum.” cevabı vermişti. Erhan Tuncel’in, “Yok abi yok kesinlikle. Eğer bizle alakalıysa araştırırım ederim, getirir uygun bir şekilde size de teslim ederim yani.” sözlerine ise tepki göstermişti Zenit: “Ulan oğlum niye getiriyorsun? Getirmenin ne gereği var?”

İki polis memurunun sekiz yıl sonra da olsa tutuklanması önemli; ancak daha da önemlisi bundan sonra soruşturmanın nereye evrileceği… İktidar gerçekten tetikçinin arkasındaki karanlık güçleri deşifre etmek mi istiyor, yoksa iki polisi günah keçisi ilan edip soruşturmanın üzerini örtmek mi? Bu sorunun cevabını ilerleyen aylarda göreceğiz.

Burada bir hatırlatma daha yapalım; Dink ile ilgili İstanbul ve İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderilen ihbarın altında dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç’in imzası vardı. Dinç, Mayıs 2013’te İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirilen Muhitten Zenit’i de ‘özel kalem müdürü’ olarak yanına aldı. Dinç, İstanbul ve Ankara’ya gönderilen ihbarda farklı evrak düzenlemekle suçlanmıştı. Buna göre, İstanbul’a gelen evrakta, ‘Hrant Dink öldürülecek’ bilgisi yer almamıştı. ‘Ses getirecek eylem’ denilmişti.

ENGİN DİNÇ VE REŞAT ALTAY BİRBİRİNİ YALANLIYOR

Cinayetin işlendiği tarihte Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevini yürüten Reşat Altay, saldırıdan hemen sonra merkeze çekildi. Trabzon Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında verdiği ifadesinde, F4 raporunun kendisinden gizlendiğini savundu. Altay, “Yasin Hayal tarafından planlanan suikast konusunda emniyet müdürü olarak bilgilendirilmedim. Cinayetten sonra Erhan Tuncel bana haber verilmeden 14 saat şubede tutuldu. Yasin Hayal’in adını, Ogün Samast’ın babasından duydum. Bilgim olsaydı önlem alır, operasyon yapardım.” demişti. Ancak dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, kendisini yalanladı: “Kendisine brifing verdim.”

Dün öyle, bugün böyle!

Yeni Şafak, saldırıdan iki gün sonra attığı manşetinde ‘Tetikçi de belli tezgâhlayan da’ diyor ve ‘ulusalcı’ gruba dikkat çekiyordu. Dönemin Başbakanı Erdoğan ise, saldırıdan hemen sonra ‘derin devlet’ diyerek, ‘kontrgerillaya’ işaret etmişti. Sabah ise, saldırıdan 14 gün sonra ‘Ağır fatura istihbarata’ manşetini attı. Gelen istihbaratı üstlerine bildirmediğini söyleyen Ahmet İlhan Güler’in görevden alındığını yazıyordu. Akşam, 26 Ekim 2010’da eski JİTEM’ci Erhan Özen’i manşetine taşıdı. Özen, “Cezaevine girmeseydim Dink ve Zirve katliamında bire bir görevli olacaktım.” ifadelerini kullanmıştı. Cinayetten iki gün sonraki manşetinde ‘Teyzesinin ihbarıyla yakalandı’ diyen Sabah’ın, bugün tetikçinin özellikle Samsun’da yakalandığını söylemesi garip…

FLAŞ FLAŞ FLAŞ

Kars Kafkas Üniversitesi Öğretim Üyesi Gözaltına Alındı

Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bir profesör, sosyal medyada ayrımcı içerikler paylaştığı gerekçesiyle gözaltına alındı.

Sakarya’da 37 Mahallede Şap Karantinası Uygulaması

Karasu'da üç mahallede şap hastalığı belirlendi. Hastalığın yayılmasını önlemek için 37 mahallede hayvan hareketleri durdurulup karantina süreci başlatıldı.

Bodrum’da Ana Su Hattı Patladı Yol Çöktü

Bodrum'da su isale hattının patlaması sonucu yol çöktü ve çukurlar meydana geldi. Bölgedeki su akışı kontrol altına alınırken, onarım çalışmaları başlatıldı.

Bangladeş’te TİKA ile Güvenli Yerleşim Alanı Kuruldu

Bangladeş’in kuzeyinde, sürekli değişken yapısı nedeniyle sel ve erozyon tehdidi altındaki Brahmaputra Nehri adaları için yeni bir yerleşim alanı inşa edildi. Proje, Gaibandha bölgesinde gerçekleştirildi.

Gazze’de Gıda Güvenliği Krizi Devam Ediyor

Birleşmiş Milletler'e bağlı yapıların IPC raporuna göre, Gazze'deki 1,6 milyon kişi, Nisan 2026'ya kadar ciddi gıda güvensizliği sorunu yaşayacak.