AB’nin gerçek yüzü

1-İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin varlığı, 2-Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü prensibinin işlerliği, 3-İnsan haklarına saygı, 4-Azınlık haklarının kabulü ile ırk ayrımcılığının ve kadınlara karşı ayrımcı politikaların tamamen terki.

AB, bu ilkelerin varlığıyla yetinmiyor, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olmasının da altını çiziyor.

Türkiye, Kopenhag Kriterleri’ne -izafi olarak- en çok yaklaştığı yıllarda bile AB’den tam üyelik için sıcak bir yaklaşım görmemişti ve bu duruma biz Türkler haklı olarak öfkelenmiştik: AB, üyelik başvurusu yapan Doğu Avrupa ülkeleri için pek de ince eleyip sık dokumadan hüsnükabul gösteriyor ve kolayca tam üyelik statüsü bahşediyordu ama sıra Türkiye’ye gelince, -bir kısmı haklı- hayli gerekçe gösterilerek Türkiye için ancak özel üyelik gibi garip bir statüden bahsolunabileceği ileri sürülüyordu.

Geçen hafta Türkiye, Brüksel’de toplanan AB zirvesine başbakan seviyesinde katıldı. Zirvede Türkiye’ye 11 ay içinde vizesiz serbest dolaşım hakkı ve 3 milyar Euro’luk yardım paketi sözü verilirken bazı fasıllarda müzakere başlatılacağı vaadinde bulunuldu.

Beş yıl öncesine göre Türkiye, artık Kopenhag Kriterleri’nin çok uzağında bulunuyor. Demokrasi Türkiye’de sadece anayasa metninde geçen âfâkî bir kavramdan ibaret kaldı. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü konusundaki sicilimiz, dünya sıralamasının 90’ıncı sıralarında. Türkiye, yargı eliyle hükümetin cadı avı yürüttüğü, keyfî gazeteci tutuklamalarının sıradanlaştığı, televizyonların karartılıp gazetelerin susturulduğu yarı kapalı bir rejim hâline geldi. Can güvenliği başta olmak üzere temel haklar bile tehdit altında…

Bu şartlar altında AB’nin Türkiye’ye önem vererek hüsnükabul göstermesinin siyasi bir karşılığı var. Nedir bu karşılık? Bu şaşırtıcı güler yüzün ardında hangi hesap var?

AB, üyelerinin çıkarları ve Avrupai hayat tarzı söz konusu olduğunda Kopenhag Kriterleri’ne filan aldırmadan parantez politikalarını devreye sokabiliyor. Türkiye’ye gösterilen yakın alâkanın başlıca sebebi, Suriye’de iç savaş sebebiyle Türkiye’ye yığılan 3 milyona yakın Suriyeli mültecinin AB sınırlarından uzak tutulmasıdır.

Avrupalılar Suriyeli mültecilerin hayat tarzlarını ciddi surette tehdit ettiğini düşünüyorlar. Türkiye ise tek başına üstlenilmesi imkânsız bu ağır sosyal, siyasi ve ekonomik faturanın bir kısmını AB’nin ödemesi gerektiğini düşünüyor ve bu noktada haklıdır. Aynı derecede hak veremeyeceğimiz öteki husus, mültecilerin AB sınırlarını âdeta zorlaması konusunda Türkiye’nin mültecileri bir araç gibi görmesi ve kullanmasıydı. Ege ve Akdeniz sularında günaşırı tekrarlanan lastik bot faciaları, anlamlı bir yoğunluğa ulaşınca siyasi bir pozisyon doğdu ve Türkiye AB’ye karşı pek hesapta olmayan önemli bir koz elde etti.

AB, Türkiye’den bu ‘rica’da bulunuyor; bu ‘rica’ hatırına Türkiye ile fasıl başlıklarında müzakere açılmasına rıza gösteriyor ve bu ‘rica’sı yerine gelsin diye Türkiye’ye AB bütçesinden 3 milyar Euro yardımda bulunmayı teklif etmekte.

Türkiye’nin bu ‘yeni durum’dan hayli hoşnut olduğunu görüyoruz. Yandaş gazeteler 3 milyar Euro’luk teklifi bir övünç kaynağı gibi haberleştirdiler ve bir yıl sonra TC vatandaşlarının AB içinde vizesiz dolaşım hakkı elde etmesini başarı gibi sunuyorlar.

Keşke bu ‘başarı’lara, Suriyeli mülteciler vesilesiyle değil de, Kopenhag Kriterleri’nin içini gerçekten kaliteli siyasetle doldurarak erişebilmiş olsaydık.

Türkiye dış siyasette hiç de imrenilmeyecek bir yerde duruyor. On gün içinde en büyük ekonomi partnerimiz Rusya ile ilan edilmemiş bir savaş psikolojisi yeşertmeyi başardık. Dış siyasetimizin güvenilirliği, dost ve müttefik ülkeler tarafından bile sorgulanmakta. Böyle bir ortamda AB’nin esirgemediği sempati gülücüğü, hükümeti bariz şekilde rahatlattı.

Suriyeli bedbaht mültecilerin en temel hakları üzerinden üretilmiş bu politik rüşvet, ahlâk sınırlarını zorluyor; ne var ki ‘reelpolitik’ böyle bir şeydir işte.

AHMET TURAN ALKAN

FLAŞ FLAŞ FLAŞ

IBM Confluent’i 9,3 Milyar Dolara Satın Alıyor

IBM, yapay zekâ portföyünü geliştirmek amacıyla veri akışı platformu Confluent’i 9,3 milyar dolara satın alıyor. Anlaşmanın 2026 ortalarında tamamlanması hedefleniyor.

Bahis Soruşturmasında 29 Kişiye Tutuklama İstemi

Futbolda bahis soruşturması kapsamında Murat Sancak ve Mert Hakan Yandaş'ın da bulunduğu 29 kişi tutuklama talebiyle, 10 kişi ise adli kontrol için mahkemeye gönderildi.

Avrupalı Liderlerden Ortak Destek Vurgusu

İngiltere'de bir araya gelen Başbakan Starmer, Macron, Zelenski ve Merz, Rusya-Ukrayna arasındaki ateşkesin adil ve kalıcı olması gerektiğini belirtti.

Japonya’da 7.2 Büyüklüğünde Deprem ve Tsunami Uyarısı

Japonya'nın kuzeydoğusunu vuran 7,2 büyüklüğündeki depremin ardından üç metre yüksekliğinde tsunami uyarısı verildi. Yetkililer, halkın dikkatli olmasını istedi.

Özgür Özel Bahçeli ile Selamlaştı Genel Kurulda

2026 bütçe görüşmeleri TBMM Genel Kurulu'nda başladı. Siyasi yumuşama sinyalleri, liderlerin selamlaşması ve karşılıklı jestlerle gözlemlendi. Özgür Özel'in Bahçeli'yle tokalaşması dikkat çekti.