Hilallerin çatışması

 İslam dünyası kendi “otuz yıl savaşları”na mı yuvarlanıyor?

Hazreti Ali’nin çalkantılı döneminde atılan nifak tohumları, mezhepler savaşı heyulasıyla, İslam coğrafyasında yeniden filizleniyor. Sünnilik, yüzde 85’e yakın bir nüfus üstünlüğüyle hâkim yorum. İran, Irak ve Suriye ekseninde devlet gücüne sahip Şiilik, büyük badirelerle cebelleşiyor. Haricilik, kısmen Vahhabilikte temsilini bulmuş ama daha çok, Selefî ideolojinin gölgesinde, terörle ilişkili devlet altı örgütlerle varlığını sürdürüyor.

Daha ilk çıkışlarından itibaren Şia ve Haricilik bir siyasi kavganın ürünüydü ve tarihin hiçbir döneminde, asıl çatışma noktaları itikadi farklılıkları olmadı. Daha çok çıkar çatışmalarından kaynaklanan siyasi mübarezelerin bir meşruiyet aracı olarak mezheplere sarılındı. Mücadele ve savaşla geçti asırlar. Galebe çalınamayınca, sıcak savaşlar yerini soğuk diplomasilere bıraktı. Aralarını telif çabaları da olmadı değil. 2. Abdülhamid’in, Iraklı Ayetullahların da yardımıyla bir Şii-Sünni uzlaşması arayışları olmuştu. O dönem Abdülhamid’in fikri, Hristiyan devletlerin “tagallüb ve tahakkümlerine karşı” Şii ve Sünnilerin “ittifak ve ittihadını” temindi.

Bugün, mezhepler arası bir ittifak ümidini dile getirmek bile, bir kimsenin hayalperestlikle ithamına kâfi. İnsanlar âdeta transa geçmiş, bir iblisi diriltme ayininde büyüler okuyan uğursuz bir kültün üyeleri gibi, yıkımdan başka vaadi olmayan “mezhep savaşı”nı ünlüyor.

Başta, Suriye’de “bitmeyen kavga” Ortadoğu’nun Şii-Sünni fay hattında gerilim biriktirdi. Buradan patlayacak bir toplumsal depremden korkulurken, Suudi Arabistan’ın Şii din adamı Şeyh Nimr Bakır en-Nimr’i idam etmesi, dikkatleri bir anda oraya çevirdi. İran devleti ve halkı, idama şiddetli tepki gösterdi. Suudların Tahran Büyükelçiliği’nde, 1979 sonrası ABD Büyükelçiliği’ne yapılanların benzeri bir saldırı gerçekleştirildi.

Suudi Arabistan, İran’ın bu kadar büyük tepki vereceğini muhtemelen kestiriyordu. İdamın mahzurları hakkında aralarında ABD’nin de bulunduğu bir dizi ülke Suudileri uyarmıştı. Hatta İran, yüksek mevkilerdeki idarecilerinin ağzından, böylesine bir hamleyi açık bir husumet göstergesi olarak kabul edeceklerini ilan etmişti.

Pozisyonlar

Krallık, bu ülkedeki misyonlarını geri çağırarak diplomatik kanalları kapattı. İki ülke arasındaki uçuşları iptal etti. Kuveyt, Bahreyn ve Sudan’ın da tepkisi aynı oldu. Birleşik Arap Emirlikleri de müttefiklerinin izini takip ederek, Tahran’daki temsilini maslahatgüzar seviyesine indirdi. Arap Birliği 10 Ocak Pazar günü, derginin baskıya verilmesinden sonra, toplanıyor. Gündemleri ise son gelişmeler ve İran’ın “Arap işlerine müdahaleleri”. Bu toplantının sonuçları gelecek günler için ipuçları taşıyacak. Anti-terör İslam İttifakı’nın gelişimi de özellikle izlenmesi gerekir. Ortadoğu uzmanı Soli Özel “askerî ittifakın öne çıkma ihtimali inşallah yoktur. Türkiye’nin biz bunun her aşamasında olacağız dediği, bana göre baştan sona yanlış bir şeyle hiçbir yere varılmamasını arzu ediyorum.” diyor.

İran’ın destekçileri arasında, beklendiği üzere, Suriye ve Irak’ın idarecileri başta geliyor. Bir de Lübnan’da etkili Hizbullah. Hizbullah, İran Devrimi’nden 3 yıl sonra, Tahran’ın vesayeti ve mali ve askerî desteği ile İsrail hedef alınarak kurulduysa da, Suriye iç savaşı başlayalı beri, muhaliflere karşı Esad’ın gönüllü milis alayları gibi faaliyette bulunuyor. Esed’in İran’a verdiği desteğin çok bir anlamı yok, çünkü zaten kendi topraklarında Suudilerle dolaylı bir savaşın içinde ve en büyük destekçisi, başından beri İran. Irak, Amerikan işgalinden sonra İran’ın etki alanına girmişti. Şu an IŞİD bir yandan, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’yle artan sürtüşme öbür yandan, sıkıntılı günlerden geçse de, Bağdat yönetimi İran’dan daha yakın bir destekçisi olmadığını görüyor.

Taraflar şimdilik bunlar. Ne var ki, gelecek günlerin daha derin kamplaşmaları tetiklemesinden korkmak için yeterli sebep var. Üstelik Amerika, Rusya, Çin ve AB gibi başat ve belirleyici aktörlerin nihai tutumları da henüz netleşmiş değil.

Avrupa, Amerika ve Rus-ya’nın ilk tepkilerini tarif etmek için “tarafsız” kavramını kullanmak doğru olur. Avrupa’nın muteber ülkeleri, Amerika, Rusya ve Türkiye itidal çağrısında bulundu. Suudi Arabistan’ın idamını eleştirirken, elçilik saldırısını kınadılar. Diplomatik kanalların kapatılmamasını ve tarafların itidalli hareket ederek çözüme odaklanmalarını istediler. Ne var ki Rusya dışında kalan ülkelerin, işlerin sarpa sarması hâlinde derin siyasi ve ekonomik çıkarlarını gözeterek Suudi Arabistan’ın tarafına meyledebilecekleri beklenebilir. Rusya ise, Ortadoğu’da pek çok çıkarı örtüşen İran’a desteğini esirgemeyecektir. Rusya ve ABD arasında Suriye özelindeki mübareze, Riyad-Tahran hattındaki gerilime de yansıyabilir.

Güvensizlik

Konuyu Amerika açısından ele alan bazı yorumcular, bir mezhep savaşının Amerikan çıkarlarıyla örtüştüğünü, hatta gerilimde bizzat CIA’nın tezgâhı olduğunu iddia ediyorlar. Bu komplo teorileri bir yana, Amerika’nın, Suudi Arabistan’ın artan girişken dış politika eğilimlerinden memnun olmadığına dair kuvvetli işaretler var. Suudiler de Amerika’nın İran’la geliştirdiği diyalogdan tedirgin. Suudi Arabistan’ın Yemen’deki operasyonu gibi Suriye’deki etkinliği de İran’la Batı dünyası arasında varılan nükleer anlaşmasıyla temsil edilen yakınlaşmaya karşı bir tepki olarak okunabilir. ABD merkezli Ulusal İran Amerikan Konseyi Başkanı Trita Parsi bu görüşü savunanlardan biri. Suudi Arabistan’ın en-Nimr’i idamı, İran’la olan ilişkilerinde kasıtlı olarak kriz çıkarmaya matuftu diyor Parsi ve şu tespitlerde bulunuyor: “Bazı jeopolitik eğilimler Suudi Arabistan’ın çıkarlarına on yıllardır uymuyordu. İran’ın güçlenmesi ve Washington’ın Tahran’la nükleer müzakereler için masaya oturması da Riyad’ın daha fazla paniğe kapılmasına neden oldu.”

Suudi Arabistan aleyhinde Amerika ve Avrupa’da gelişen tepkiyi gözden kaçırmamak gerekir. Türklerin yakından tanıdığı, 45 yaşında olmasına rağmen Irak’ta üst düzey görevlerde bulunmuş, Ortadoğu, İran ve Türkiye konularında Pentagon’a akıl hocalığı yapan Michael Rubin’in Commentary dergisinde geçen hafta kaleme aldığı yazı bu tepkiye bir örnek. Rubin, BM İnsan Hakları Konseyi’ne (UNCHR) Suudilerin alınmasından ve hatta danışma grubunun başkanlığına getirilmesinden dolayı BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon’u topa tutuyordu: “Suudi Arabistan’a, BM makamlarını kendi insan hakları sicilini temizlemek için kullanmasına izin vermek, Suudi liderleri cinayetten yakayı sıyırabileceklerine ikna etti.” Aynı konu, The Economist dergisinin son sayısında da benzer mantıkla işleniyordu.

FLAŞ FLAŞ FLAŞ

Chery Yıl Sonu Kampanyasıyla Otomobil Pazarında Hız Kazandı

Chery, yıl sonu indirimleriyle dikkat çekerek uygun fiyatlar sunuyor. Tüketicilere cazip fırsatlar sunan Çinli otomotiv markası, kampanyalarıyla öne çıkıyor.

Fenerbahçe’de Rodrigo Becao İle Sözleşme Feshedilebilir

Fenerbahçe, Rodrigo Becao için uygun bir takım bulamazsa, deneyimli futbolcunun sözleşmesini sonlandırmayı planlıyor.

Cam Ürünlerin Kullanımında Ciddi Yaralanma Riski Uyarısı

Cam pipetler, sağlık riskleri nedeniyle tartışma konusu oldu. Kırılma ihtimali ve yaralanma riskleri, özellikle çocuklarda ve bakıma muhtaç bireylerde dikkatli olunması gerektiğini gösteriyor.

Yeni Elektrik Faturası Dönemi Yaklaşıyor: 5 Bin Kilovatsaatten 4 Bin Kilovatsaate Düşürüldü

Türkiye'de 51 milyondan fazla elektrik abonesini kapsayan harcama limitlerinde değişiklik yapıldı. 2026'dan itibaren limiti aşan aboneler, elektriği maliyetle ödeyecek.

Karadeniz’de İnsansız Hava Aracı Düşürüldü

Karadeniz'de kontrolü kaybeden bir insansız hava aracı, Türk Hava Kuvvetleri'ne ait F-16'lar tarafından etkisiz hale getirildi.