Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlara şaşırmıyor değilim. Nasıl olurda pervasız güruhlar ebediyetin aralığından içeri bakmazlar? Yıllar bile ehemmiyetini yitiriyor, hızla tükeniyorken zaman; fütursuz ruhlar bedenlerinin arzularına nasıl pranga vuramazlar?
Sene 2010 ve nefislerinin esiri olmuş müptela insanların sayısı azalmak bir kenara dursun asrın vebası gibi senelerin kör helezonlarına gark olmuşlar.
Enaniyet duvarına feci çarpmış ve bilmem kaç milyon yerinde derin yaralar açılmış zerrenin müşküliyet çukurunda debelenişi bir ibret misalindedir. Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Sabrın kapıları zahiren açık görünürken, aslında kapalıdır. Oysa emanet cihetiyle insana ene namında öyle bir miftah verilmiştir ki; âlemin bütün kapılarını bir bir açar!
Serde gazetecilik var. Mesleğin erbaplarından bir kısmın Âlem'in misafirhaneliğinden bihaber hırs bürümüş gözlerini endişe ile seyrediyorum. Ellerine verilmiş miftahla hangi kapıların aralanacağını bırakın idrak etmeyi, peşinde koştukları hırs treninin dumanında boğulmaya razılar. "Ben" duygusunun altında eziliyorlar.
Oysa "Ben"den önce bir "Ben" var ki o "Ben"e ancak "O" tekabül eder.
Hülasa; gazetecilik internetten de olsa hiç bir şey unutulmadan yapılabilmelidir. Unutulur da unutulan en unutulmaması gereken şey olursa aynaya bir kez daha dönüp bakmak gerektir. "Siz" derken bile bir "ben" saikı aşikâr. Öylesine bir güç kisvesi arkasında atıp tutmak ancak kompleks sahiplerinin şiarıdır.
"En önemli" görüşmelerini bile "en az" katılımla yapan kompleks zenginleri, "öz"eleştiremediği zatıalilerini, meslektaşları nezdinde komik duruma düşürüyor. İşte bu arkadaşların düşünce dünyası adına kendilerini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. İçimden gelen ses; "Tek bir işaretiyle kameri ikiye bölen bir sevgili dâhi hakkın rahmetine visal olmuşken kimse altındaki arabasına, tapusuna, sitesine güvenmesin" diyor. Nitekim ben öyle yapıyorum. Bugüne kadar bana verilenlere şükrederken, bundan sonra verilmeyebileceğine en özümle kanaat getiriyorum.
Ortaokuldan kalma Türkçeyle gazetecilik, yazarlık yapıldığına binlerce kez şahit oldum. Ama Allah nasip etmiş, çok okunan siteler vermiş. Nasip işte, her şey nasip! Amenna ve saddakna! Lakin bize böyle nimetler veren bir Zât, bizi başıboş bırakmaz ki kabre uzanıp kalkmamak üzere yatalım!?